TÜBİTAK Bilim Ödülü Sahibi Prof. Dr. Oya Alpar İle Söyleşi

-A +A

Prof. Dr. Hazire Oya Alpar

1944 yılında Ankara’da doğdu. 1966 yılında Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden birincilikle mezun oldu. 1971 yılında İngiltere’de, Londra Üniversitesinde Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı’nda doktorasını tamamladı. Türkiye’ye döndüğünde, Diyarbakır Tıp Fakültesi’nde bir süre öğretim üyeliği yaptıktan sonra, 1972-1981 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Bölümünü kurdu ve başkanlığını yaptı. 1975 yılında doçent, 1981 yılında profesör unvanını aldı. İngiltere’de Aston Üniversitesi’nde Farmasötik Teknoloji Bölümü’nü kurduktan sonra, iğnesiz aşı uygulanabilmesi konusunda öncü çalışmalar yaptı. 2001 yılında Londra Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne ‘‘Aşı Araştırma Merkezi’’ kurmak üzere profesör olarak davet edildi ve 2001-2009 yılları arasında bu merkezin başkanlığını yaptı. 2009 yılında Londra Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Emeritus Profesör unvanını aldı. Halen, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Bölümü Başkanı olarak çalışıyor. İki çocuk sahibidir. Resim yapma, opera, felsefe ilgi alanları arasında yer alıyor.

Bilimsel Çalışmaları

Londra Üniversitesi’ndeki çalışmaları sırasında, ilk defa tabletin üretilmesinde kullanılan tozların partikül büyüklüklerinin ve saklama koşullarının tabletin özelliklerini son derece etkilediğini gösteren Prof. Dr. Oya Alpar, doktorasını alıp Türkiye’ye döndüğünde önce bir süre Diyarbakır Tıp Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptı. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne geçti. Burada, önce Farmasötik Teknoloji Anabilim dalını kurdu ve yedi yıl başkanlığını yaptı. Bu yeni bölümü kurarken, diğer taraftan da, Türkiye’de ilk kez olmak üzere ‘Biyofarmasötik’ konusunda, TÜBİTAK’tan da aldığı proje desteği ile doçentlik tezini yapan Prof. Alpar, 70’li yıllarda daha dünyanın hiçbir yerinde henüz duyulmaya başlamamış bir konuyu başlattı. “Konu ‘aşıların modern yollarla bireylere verilmesi idi” diyen Prof. Alpar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ ‘Aşıların uzun tesirli preparatlar halinde verilmesi’ konusunda master tezi yaptırdığım gibi asistanlarımdan birini de İsviçre’ye ‘nanopartiküller’ üzerine doktora tezi yapması için gönderdim. Buradaki önemli nokta, 70’li yıllar henüz ‘Nanoteknoloji’ diye bir terminolojinin ilaç veriliş sahasında sözünün bile edilmediği devirler olmasıydı. 1981 yılında o zaman halen bulunduğum Hacettepe Üniversitesi’nde iken profesörlüğümü aldım. Profesörken araştırmalarıma ek olarak öğrencilerimi bilime çekmek için seminerler hazırladım. En büyük isteklerimden biri hep gençlerde var olan potansiyelleri ortaya çıkarmak ve onların bilim dalında daha çok çalışmalar yapmasını sağlayan bir kişi olmaktır. 1979 yılında iki oğlum ve eşimle tekrar İngiltere’ye döndüm. Birmingham şehrinde Aston Üniversitesi’nde yeniden Farmasötik Teknoloji Departmanını kurup geliştirirken, biyoteknolojik ilaç ürünlerinin ve özellikle aşı antijenlerinin çocuklara ve yetişkinlere iğnesiz aşı uygulanabilmesi konusundaki öncü çalışmalarıma başladım. Birkaç yıl içinde konumun çığır açan nitelikte yeniliği ve özelliğinin sonucu olarak pek çok değişik kaynaklardan aldığım proje ödülleri ile başkanlığını yaptığım büyük bir ‘Aşı Grubu’ oluşturdum. Böylelikle Aston Üniversitesi Eczacılık Fakültesi dünya atlası üzerine konulmuş oldu.”

İlk kez vücuda verilen aşı moleküllerinin yaratacağı immun cevabın aşıyı taşıyan yapının (büyüklük, sertlik, yumuşaklık, sulu ortamla uyumluluk gibi) fiziko-kimyasal özellikleri ile değişebileceğini gösteren Prof. Alpar, bu çalışmasıyla formülasyon teknolojisi/mühendisliğinin önemini ortaya koyduğunu belirtti.

2001 yılında doktorasını yaptığı UCL School of Pharmacy’ye, CDDR Aşı Araştırma Merkezi’ni kurmak üzere profesör olarak davet edilen Prof. Alpar, Londra’da aşı-nanoteknolojisini endüstriye geçmeye uygun hale getirecek ilaç üretme teknoloji ve mühendisliğinin pilot çalışmalarını yapmaya yönelik ‘SCF’ süperkritikal-sıvı teknolojisi, liyofilizasyon teknolojisi ve orta basınçlı homojenitör teknolojisi ile mikro ve nano partikülleri aşı taşıyıcı olarak üretmeye başladı.

Londra, CDDR-Aşı Merkezi’nde yine ufukta o zaman yeni beliren, hastaya tedavi için verilmesi çok zor olan siRNA’nın nanoteknolojik preparatlar halinde başarılı bir şekilde verilmesinde de öncülük yapacak çalışmalar başlatan Prof. Alpar, “Hazırladığımız aşı preparatlarının fareleri, bir tek nasal yol uygulaması ile bile maruz bırakıldıkları, antrax, botulism ve veba yapan gibi biyolojik silah olarak kullanılan organizmalardan yüzde yüz koruduklarını tekrar tekrar gösterdik. Hayvan sağlığı konusunda da ‘Blue Tongue – Koyunda Mavi Dil’ ve ‘Strangles – Atı Boğan’ hastalıklarında söz konusu hayvanları bu öldürücü hastalıklardan koruyan iğnesiz ve nanoteknolojiye dayalı aşı şekilleri de hazırladım” diye konuştu.

“Bilim İnsanı Olmaya Nasıl Karar Verdim ?”

Prof. Alpar, bilime ve bilim insanı olmaya nasıl yöneldiğini şu sözlerle ifade ediyor:

“Özellikle babam eğitime, sağlığa ve kültüre çok önem veren bir kişiydi. Çocukluk çağlarım boyunca, küçük yaşımdan itibaren, sürekli etrafımla ilgilenir, gözlemler ve sürekli sorular sorardım. Hep bir şeyler bulmak, icatlar yapmak isterdim. Öğrenim hayatım boyunca sınıflarımı hep birincilikle bitirdim. Bütün konulara son derece ilgim vardı. Hem tüm fen hem de edebiyat derslerini çok seviyordum. Edebiyatı tercih edersem fen konularında ilerleyemeyeceğimi öngörerek fen bölümünü seçtim, böylelikle edebiyattan da kendi çabalarımla uzak kalmayacaktım ve kalmadım da. Hayatım boyunca resim yapma, opera, felsefe konularındaki seminer ve uygulamalı söyleşilere katılmak da ilgi alanlarımın arasında yer aldı.”

“TÜBİTAK Ödülünü Babamla Paylaşmayı Çok Arzu Ederdim”  

TÜBİTAK ödülüne layık görülmekten dolayı çok gururlandığını ve sevindiğini belirten Prof. Alpar, “Bilime adanmış hayatım boyunca ülkemden gelen bu ödül benim için her şeyden daha önemli ve anlamlı oldu. Babamın hayatta olmasını ve bu ödülü babamla paylaşmayı çok arzu ederdim” dedi.

Prof. Alpar’ın, Bilim İnsanı Olmak İsteyen Gençlere Önerileri:

Prof. Alpar, bilim insanı olmak isteyen gençlere şu önerilerde bulundu:

“Bilim insanı olmak isteyen gençlere önerim gözlemek ve okumak. Her şeyi gözlemek ve okumak. Gelişmeleri doğru yorumlayabilmek için bilgi birikimlerini devamlı arttırmak, laboratuvardan çıkmadan deney süreçlerini adım adım takip etmek; çünkü bizzat gözlemlemek ve çalışmak buluş yaratmaktaki en önemli unsurların başında gelir. Bana göre, her çalışmaya baştan sorgulayarak yaklaşabilmek, olanla yetinmeyip hep daha yenisine, iyisine erişme çabasını göstermek yaratıcı bir bilim insanı olmanın önkoşullarındandır. İlginç olan bir nokta, tamamen kendi kendimi yetiştirmiş olmam; amacım bunun gençlere ilham kaynağı olabilmesi.”

03.11.2015